konu başlıkları

27 Mayıs 2014 Salı

Cloudrunner Ürün İncelemesi

“On” markası İsviçre kökenli. Tüm ürünler İsviçre’de tasarlanıyor, mühendislik çalışmaları İsviçre’de yapılıyor. Ayakkabıyı gördüğünüz zaman mühendislik tarafının ne kadar ağır bastığını anlıyorsunuz, tabanda yer alan oluklu enteresan yapı, tüm esneme ve destek işlevlerini yerine getiriyor. Hatta taban tamamen bu sistemden oluşuyor diyebiliriz. Modeller arasında koşucuların farklı stillerine göre düşünülmüş detay farkları var ama genel yapı, patenti markaya ait olan kanallı taban sistemi üzerine kurulu. Bu taban yapısı koşarken değişik bir his veriyor. Esnek kanallar ayağın her yere vuruşunda kendi içinde esneyerek darbeyi azaltıyor. Zaten “On” markasının sloganı da “bulutlar üzerinde koşmak”. Bu tabanda yer alan yapıyı da “bulut” olarak adlandırmışlar.

On Running ayakkabıları ile tanışmam, ürünleri ithal eden firmanın internette bana ulaşması ile oldu. Daha sonra, firmanın ürünler ile ilgilenen ve aynı zamanda kendisi de aktif bir koşucu olan yetkilisi Erol Bey ile tanışma ve ürünleri yakından inceleme fırsatını buldum.

Evde bantla yere yapıştırmanıza gerek yok, rafta sakin sakin duruyorlar.
Bu sadece tanıtım posteri...
“On” ürün gamında 5 farklı model var; “Başlangıç” modeli olarak “Cloudster”, “Uzun dayanıklılık koşuları” için patikayı da kapsayan “Cloudrunner”, “Performans” için “Cloudsurfer”, “Hızlı yarışlar” için “Cloudracer” ve “Hafiflik ve yastıklama” için de “Cloud” modellerini görüyoruz. Her modelin güzel renk kombinasyonlarını yapmışlar. Renk konusunda hoşuma giden bir detay da her kutudan bir de yedek bağcık seti çıkması. Bu sayede ayakkabı üzerinde kontrast renk ile gelen bağcıklara alternatif olarak gövde rengi ile aynı tonda daha az göze batan bağcıklarınız da oluyor.

üst sıra soldan sağa: Cloudster, Cloudrunner, Cloudsurfer
alt sıra: Cloudracer, Cloud

Ben tarz olarak bana daha yakın olan “Cloudrunner” modelini denemek istedim. Arazi ve patika koşuları için tasarlanmış olması ve uzun dayanıklılık koşuları için vurgulanması bana enteresan geldi. Cloudrunner daha ilk giyişte ayağı gayet güzel sarıyor, koşarken de iyi bir kavrama hissi uyandırıyor.

denediğim Cloudrunner modeli


Tabanı da toprak ve engebeli zeminde koşarken enteresan bir his uyandırıyor. Koşarken çok düşündüm yazarken bu hissi nasıl tanımlarım diye, sonunda buldum: Sanki birisi siz koşmadan önce yolunuza iri üzümler döşemiş, siz de bu üzüm tanelerini ezerek koşuyorsunuz gibi… Ama kaymadan tabii ki!

Cloudrunner Taban Yapısı
“On” markasının genel tasarımı ile ilgili bir itirafta bulunmam lazım. Çoğu marka bazı dönemlerde pazarda farklılaşmak, özellikle tasarım kanalında adını duyurarak öne çıkmak için şöyle bir yol izler; adı bilinen ve tasarım dünyasında markalaşmış bir tasarımcı veya tasarım ofisi ile anlaşılır, ürün genelde üzerinde tasarımcının da adı/imzası yer alacak şekilde tasarlanır, daha sonra gene tasarım dünyasında önemli sayılan yarışmalara dahil olunarak ödül alması sağlanır. Bu ödül ve tasarımcı imzası sonraki dönemlerde “en iyi tasarım” “X Tasarım ödülü” “Yılın Tasarımı” “X tarafında tasarlanmış” gibi etiketlerle afişe edilir, reklamı yapılır. Genelde bu tasarımlar fonksiyondan uzak, görsel tarafı epey zorlanmış, uç formlar olur. Zaten bu sayede dikkat çeker ve gündem yaratır. Spor dünyasından da buna örnekler bulmak mümkün, bisikletler, dağcılık kaskları, futbol ayakkabıları gibi ürünlerde, form (biçim) konusunun fonksiyonun (işlev) önüne geçtiği tasarımlar hep gündeme gelmiştir. Bunu özellikle bu şekilde yazmak istedim çünkü “form follows function” (biçim işlevi izler) tasarım dünyasında çok bahsi geçen ve bir o kadar da tartışılan bir cümle kalıbıdır.
 
Şık Detaylar...
Bunları anlatma sebebim “On” Markasını ilk gördüğümde bende böyle bir izlenim uyandırması idi. “On” ayakkabıları son dönemlerde koşu ayakkabısı dünyasında egemen olan canlı renk kombinasyonlarından uzak, gayet sade, inceliği detaylarda saklı tasarımlara sahip. Buna bir de tabanının değişik görüntüsü eklenince ister istemez insanda bir “Zihni Sinir Procesi” şüphesi uyandırmıyor değil. Ama bu sorular, ayakkabının arkasında yatan araştırmaları inceleyince, hele ayağınıza giyip koşunca cevabını buluyor. Aşağıdaki video taban konusunda güzel fikir veriyor.



Cloudrunner modelini kısa ve uzun mesafelerde patikalarda koşarken beğendim. Yeni ve bu denli deneysel bir ayakkabıya ister istemez biraz temkinli yaklaşarak önce koşu bandında denedim. Ayakla uyumu, rahatlığı konusunda emin olunca bu sefer asfalt ve patikalarda deneme koşuları yaptım. Hepsinde de gayet memnun kaldım.
 
Basış evrelerinde tabanın tepkisi

Hep bahsedilen konu, “dünyada en uygun” ve “tek bir doğru” koşu ayakkabısı olmadığıdır, bir ayakkabı bir koşucuya çok yakın gelirken, başka bir koşucuya son derece rahatsızlık verici ve hatta itici gelebilir. Bu sebeple kalkıp buraya “mükemmel ayakkabı” yazmak zaten mantıklı olmaz. Az çok koşan, ayakkabı inceleme yazıların takip eden her koşucu bunun bilincindedir. Benim Cloudrunner ayakkabısını beğenme sebeplerim, ayağa güzel oturması, koşarken konfor sağlayan yaylanma hissi ve taban yapısı idi. Ama ben yavaş koşan, zemini hissetmek yerine ayağımın konforunu düşünen ve ayakkabıları bu yönde değerlendiren bir düşüncedeyim. Bu ayakkabı zemini ayağının altında hissetmek isteyen, hafif ve daha minimal ayakkabılar peşinde olan koşucular için çok doğru adres olmayacaktır.




Yeri gelmişken kendisini ve koşularını çok sevdiğim, görüşlerine hep saygı duyduğum arkadaşım Mert Derman’ın da farklı bir model için yazdığı inceleme yazısını okumanızı öneririm. Yaklaşım farkı ile ne kastettiğimi gayet güzel anlayacaksınız. Hatta ayakkabıyı ilk deneyen ve sanırım içimizde bu ayakkabı ile en uzun mesafe koşmuş olan Alper Dalkılıç’ın yorumlarına da göz atın derim.


Ayakkabıya ulaşmak isterseniz mevcut modeller şu anda internette satışa sunulmuş durumda, yakında perakende satış noktalarında da karşımıza çıkacak. Ayrıca çoğu yarış öncesi fuar ve satış alanlarında da On Running standlarına rastlayabilirsiniz.


1 yorum:

  1. 30-40 Yıllık yaygın modellerin üstünlüğünü, yeni ortaya çıkmış bir marka kırabilir mi ? Tecrübeli markaların ayakkabılarını tercih etmek yerine bu modelleri denemeli miyiz ?

    YanıtlaSil

Hakkımda

Fotoğrafım
istanbul, Türkiye
2006 yılında 1.80 boyum ile 110kg olunca zayıflamak için koşsam mı diye düşünmeye başladım. Internet'te bulduğum 8 haftalık bir program gözüme zor gözükmeyince haftada 3 gün, her seferinde de toplam 20 dakika olacak şekilde koşu antrenmanlarına başladım. 8 hafta sonunda durmadan 30 dakika koşabildiğime o an kendim de inanamadım. Bundan sonra ne yapmalı diye düşünürken Amazon.com da "Koşucu Olmayanlar İçin Maraton Antrenmanı" isimli kitabı görüp maraton koşmaya karar verdim. 3 yıl içinde 5 maraton koştuktan sonra ultra maraton koşma fikrini kendime daha yakın buldum. 2010 senesinden beri aklım fikrim uzun mesafe koşularında. Ülkemizde bu sporun az bilinmesi, yapanların az olması ve maraton koşanlar tarafından bile olduğundan zor hatta imkansız olarak görülmesi epey canımı sıkıyor. Bu blog fikri de bu sıkınıdan doğdu. Gördüm ki yazması koşmasından daha zormuş...