Başlığı okuyunca bir an heyecanlanmış olabilirsiniz ama ne
yazık ki bu pek mümkün değil… Bu yazıda değinmek istediğim konu aslında bir
ultramaraton yarışına hazırlanırken koşmak dışında dikkat edilmesi gereken
konular, yapılması gereken hazırlıklar. Koşu kısmı işin teknik ve matematiksel tarafı,
bunun için internette bir çok program, kitap, blog ve hatta kişisel antrenör
bulabilirsiniz. Ama benim tecrübeme göre ultra maratona hazırlanırken en kolay
kısım koşma. Esas zorluk gerisinde!
Bir ultra maraton yarışına niyetlenen koşucunun daha önce en
azından birkaç maraton koştuğunu, dolayısıyla da maraton antrenman programları
izlediğini kabul ederek yola çıkalım. Ultramaratona kalkışmadan önce (eğer ilk
maratonunuza hazırlanmıyorsanız) muhtemelen bir önceki maraton sürenizi
iyileştirmeye yönelik çalışmalar yapmışsınızdır. Maraton süresini iyileştirmek
için yapılan çalışmaların başında arttırma (interval) ve yokuş-eğim koşma
gelir. Ünlü bir koşu deyişi “Hızlı koşmadan hızlı koşamazsın” der, yani bitiş
derecesi hedefli maraton hazırlıklarında çoğu zamanı bu gibi zorlayıcı
antrenmanlarla geçirirsiniz. Ya da uzun tempo koşuları size hızlı maraton
provaları yaptırır. Sonuç ne kadar gurur verici olursa olsun, bu antrenman
kısmını çoğumuz iç çekerek hatırlarız.
Oysa uzun mesafe yarışlarına hazırlanırken genelde bitiriş
süresi bu kadar ön planda olmaz. Daha doğrusu düz bir yol koşusu gibi dakikası
dakikasına hedef koyamayız. Antrenmanlarda da bu hedefe göre bir tempo ile
çalışamayız. Ultraların çoğu inişli çıkışlı parkurlarda ve değişik zemin
türlerinde yapıldığı için ortalama bir hız hedefinden bahsetmek mantıklı
değildir. Bu da bitiş süresini ancak tahmini hesaplayabilmemize, iyi ihtimalle bir
süre aralığı verebilmemize yol açar.
Ultra maraton antrenman programlarının çoğu genel mesafe
veya toplam koşu süresi hedefine dayanır. Yani program size “yarın 16km koş”
veya “hafta sonu peş peşe günlerde 3 ve 4 saatlik koşular yap” der. Başta da
bahsettiğimiz gibi belli bir seviyeye gelmiş ultra adayımız için bu koşular bir
maraton antrenmanındaki gibi zorlayıcı değildir. Koşu programında yazan
mesafeler zaten hepimizin bir şekilde koştuğu uzunluktadır, uzun olanları da
yavaş tempo ve yürüme molaları ile kolay hale getirebiliriz. Yani bu işe
niyetlenen koşucu, günün menüsünde yer alan mesafe için ilk adımı attığında
gerisi bir şekilde gelir, o koşu biter.
Peki, bu ultra hazırlığının zor kısmı neresinde gizli? Koşu olmayan
her yerinde! Evet, bence bir ultra hazırlığının en zor kısmı dinlenme ve
toparlanma sürecidir. Yoksa ultra programını karşınıza alıp incelediğinizde
belki bir maraton antrenmanından bile basit gelebilir. Bu noktada bir iki
detaya dikkatinizi çekmek ve uyarmak isterim
Programa sadık kalmak
Bahsettiğimiz
sebeplerden ötürü programı hafife almak ve kendini daha iyi hissedip bir adım
fazlasını yapmaya çalışmak, en kolay düşülebilecek yanılgıdır. Hiç inkâr
etmeyeyim, benim de zamanında çok yaptığım ama acısını da çektiğim bir hatadır
bu. Örnek verelim; haftaya başladık, ilk gün 10km ikinci gün de 12km koşumuz
var. Çarşamba da boş bırakılmış. Pazar zaten dinlenmişiz, bir süredir de
antrenmanlar devam ediyor, zımba gibiyiz. Pazartesi kalktık koştuk, ne ağrı ne
sızı, her şey mükemmel. Zaten 10km nedir ki bizim için, sıradan bir mesafe…
Peki güzel, Salı geldi, bu sefer de 12km koştuk, durum gene aynı. Belki ilk
adımlarda dünden kalma bir yorgunluk var ama o da 5-10 dakika sonra ısınınca
geçti gitti. Eh baktık 12km ‘nin sonuna yaklaşıyoruz, yarın da boş, neden 15km
ye tamamlamayalım ki bunu? Zaten yakında 100km lik yarış koşacağız, biraz daha
koşsak kar sayılmaz mı?
Hah
işte en tehlikeli cümle… Programı ve kendi fiziksel durumumuzu incelerken o ana
veya geriye değil, haftanın hatta ayın tümüne bakmak lazım. Yani 2 gün canavar
gibi koşmak marifet değil, tüm o haftayı programda verildiği şekilde
tamamlayabilmek marifet. Yoksa hiçbir program veya antrenör 10km mesafeyi bizi
sınırımıza kadar zorlamayı düşünerek vermiş değil, ama baktığınızda belki o
hafta toplamda 70-80km yol koşmamız gerekiyor. Ve inanın o aşamada 80km ile 83km
arasında getirdiği yıkım gücü ve yıpranma açısından çok fark var.
Ya
da örneğimizi şöyle zenginleştirelim, Pazartesi Salı verilen mesafeleri koştuk,
Çarşamba da boş ama gayet iyi durumdayız, neden bir 10 km daha koşmayalım?
Yukarda bahsettiğimiz genel toplam sebebi ile koşmayalım işte. Geriye değil
ileriye bakalım, bir anlamda haddimizi bilelim. Aralara serpiştirilmiş dinlenme
günleri en az koşu günleri kadar faydalı bizim için.
Dinlenme ve Toparlanma (Recovery)
Bazı
antrenman programları dinlenme günlerine “aktif dinlenme” veya “çapraz
antrenman” (Cross Trainig) diyebilir. Ama ben her zaman tembelliğe meyilli bir
koşucu olarak bu günlerde “tam dinlenme” taraftarıyım. Evet belki koşulmayan
günlerde yüzme, pilates, yoga gibi bacağı doğrudan zorlamayacak işler
yapılabilir ama işin bir de zihinsel boyutu var. Bacaklarla beraber zihin de
koşuyor. Kafamızın da biraz dinlenmeye ihtiyacı var, bırakın hafta 1-2 gün de
spor harici şeylere çalışsın. Koşu gününe hep beraber zinde ve dinlenmiş
başlayalım, vücudumuz, bacaklarımız ve kafamız…
Düzenli
antrenman yapanlar bilir ki en iyi verim çalışma sırasında değil, çalışma
sonrası dinlenme sürecinde elde edilir. Haftanın 7 günü spor yapmak, haftada
4-5 gün spor yapmaktan daha verimli değildir.
Bence
toparlanma evresi ultra antrenmanlarının en zor kısmı, çünkü dinlenmeye vakit
ayırmak zor. Düzenli bir işiniz, aileniz ve sosyal çevreniz varsa “ayaklarını
uzatıp oturmak” zor iş. Zaten koşu antrenmanları bu diğer faktörlerden zaman
çalıyorsa kalkıp bir de “dinlenmem gerek” demek zordur. Hem kendinize hem
çevreniz bunu söyleyemezsiniz. Dinlenmenin en kolay yolu nedir o zaman? Düzenli
ve sağlıklı uyku…
Uyku Düzeni
Yukarda
bahsettiğimiz toparlanmada en büyük rolü yastığımız ve yorganımız oynar. Bence
verimli ve başarılı bir koşu gününün ardında iyi uyunmuş bir gece yatar.
Uykusuz, dinlenmemiş bir vücut ve zihinle koşmak dünyanın en zor şeylerinden
sayılabilir.
Hatta bu aşamada şunu savunabilirim ki; eğer hakkı ile dinlenmiş
bir şekilde program koşusuna başlamıyorsanız, fiziksel durumunuza göre o koşuyu
uyarlayın, yani gerekiyorsa kısaltın ve hatta yeterince uyuyamadığınızı
düşünüyorsanız erteleyin. Yorgun bir vücutla yapılacak antrenman yarar yerine
zarar getirebilir, sakatlanmalara veya zihinsel yıkımlara yol açabilir. Yüksek
tempolu antrenman günlerinde bu şekilde kaybedilmiş bir motivasyonu kazanmak da
zor olabilir.
Beslenme
En
sevdiğim (!) ve koşu hayatım ile bir türlü örtüştüremediğim konu… Sağlıklı
değil de gayet sağlıksız ve düzensiz beslenmeden bahsediyorum burada kendi
adıma. Bu sayede tecrübelerim ile çok net söyleyebilirim ki, bırakın uzun
vadede sağlıksız beslenmeyi, günlük abur cubur tüketimi ve gerekli besinlerin
eksikliği bile ertesi günkü koşunuzu etkileyebilir.
“Bana bir kadehten bir şey
olmaz” deseniz, hakikaten o anda bir şey olmasa da aldığınız alkolün etkisini
ertesi gün koşunuzda çok daha net görebilirsiniz. Spor odaklı bir yazıda
“alkolün zararları” gibi bir detaya girecek değilim ama “keyif için, arada bir”
bile içiyor olsanız da, düzenli bir koşu programı izlerken her yudumun negatif
etkisini görürsünüz.
Bu
yazıyı okuduğunuzda belki de ilk ultra maratonunuza hazırlanıyor olacaksınız,
belki ilk defa bu mantıkta bir antrenman programınız olacak. Belki de haftalık
çizelgeyi karşınıza alıp baktığınızda daha önceki maraton programlarınıza göre
çok daha basit gelecek. İşte o noktada bir daha durun düşünün ve kendinizi tüm
programı tamamlarken hayal edin derim. Yoksa göreceksiniz ki yukarıdaki şeyleri
yerine getirince çıkıp koşması hakikaten zor değil. Yeter ki motoru zorlamayın,
arada soğumasına izin verin…
"Bu yazıyı okuduğunuzda belki de ilk ultra maratonunuza hazırlanıyor olacaksınız," Bu yazıyı okuduktan sonra ultra maratona hazırlanmaktan vazgeçtik ^_^
YanıtlaSilGerçekten bilgilendirici bir yazı...
YanıtlaSil