konu başlıkları

23 Ocak 2012 Pazartesi

Geyik Koşuları 2012

Macera Akademisi-MCR Race Setter tarafından düzenlenen Geyik Koşuları (www.geyikkosulari.com) 2012 senesinde 15 Ocak Pazar günü Belgrad Ormanları Geyik Çiftliği bölgesinde yapıldı. Bu sene yarış günü yağmur yağmaması geçen seneye kıyasla bir avantaj sayılabilse de parkur yağışlı bir haftanın ardınan oldukça çamurlu ve kaygandı. Karlar altındaki orman son derece dinlendirici gözüküyordu. Pek dinlenemesek de katılımcılar olarak bacaklarımız yorgun, sırtımız pek, kalbimiz sevinç dolu ayrıldık ormandan. Organizasyon son derece başarılı idi, sırf koşu parkuru değil, yarış alanı ve çevresi de gayet akıllıca ve güzel kullanılmıştı.
Yarış fotoğraflarına bakmak için tıklayın
Yarış sonuçlarına ulaşmak için tıklayın



Mutfaktakiler
sabah körü hazırlıklar
Biraz perde arkasındaki ekipten bahsetmek lazım, Macera Akademisi profesyonel olarak eğitim/yarış/organizasyon alanlarında hizmet veren ticari bir kuruluş aslında. Firmada sözü geçen kişiler de macera yarışçısı, oryentiringçi, maratoncu, ultra maratoncu, kayakçı, bisikletçi, dağcı olunca bu iş artık "iş" olmaktan çıkıp, arkadaşlar için düzenlenen bir "parti" havasına dönüşüyor. Zevkle yola çıkılınca baştan sona tüm etkinlik de mutluluk içinde akıp gidiyor, her şey güzel gelişiyor, oluşan pozitif enerji işlere de yansıyor. O kadar insan o soğukta o çamurda o kadar mesafeyi koşuyorsa, hele bunun sonucunda eline geçen altı üstü seramik bir bardak ise ama gene de tüm yüzler gülüyorsa bu işin içinde bir iş vardır. Mutluluğu çok uzaklarda ve derinlerde aramamak lazım, sebebi gayet basit, işin doğallığı, içten gelerek yapılması, kurulan empati ve iş dünyasının getirdiği profesyonel altyapı.
Yarışın yapıldığı bölge, yürüme veya koşma amaçlı ormana gidenlerin çoğunun gayet iyi bildiği Neşet Suyu parkurunun doğu kanadı aslında. Neşet Suyu kapısından sağa devam eden yol sizi yaklaşık 1km sonra Yeni Derya Tesisleri'ne getirir, buradan ya sola saparak Ayvat Bendi'ne varır ya da düz gidip Kömürcü Bendi'ne çıkarsınız. İşte o sapağın olduğu nokta Geyik Üretme Çiftliği. Tellerle çevrili bir alan görürsünüz, etrafında da nefis patikalar. Yarış iki senedir bu bölgede yapılıyor. Bu sefer de geçen sene koşulan rotanın aynısı kullanılmak istendi ama fırtınalar sebebi ile devrilen ağaçların parkuru kapatması yarışa iki gün kala son 2km de ufak değişikliklere yol açtı. Geçen haftalarda rota işaretlemek için antrenman koşuları yaparken bu ağaçları görmüş ama yarışı çok da etkilemeyeceiğini düşünmüştüm. Ama yarış günü o kaygan zeminde koşmaya çalışırken bir de koca koca kütüklerin üzerinden atlamaya çalışmanın son derece tehlikeli olabileceğini fark ettim.

Parkur
Bu sene 4km ve 14km lik mesafelere ek olarak bir de 28km lik parkur yarışa dahil edildi. 28km lik yarış aslında 2 tur koşulan 14km parkurundan oluşuyor. 4km de toplam 100m, 14km de toplam 350m, 28km de ise toplam 700m tırmanış var. Yani o mesafeyi koşarken inip çıktığınız tepelerin start noktasına göre yükseklik farklarının toplamı "toplam tırmanış". Bu tırmanışlar uzun tek bir yokuştan oluşmasa da tepeleri inip çıkmak orman koşusunun en zor taraflarından biri.
tırmanış bölümlerineden bir örnek

Yolda veya Neşet Suyu gibi "evcilleştirilmiş" orman parkurlarında koşmaya alışık olanlar için bu parkur epey kırıcı olabiliyor. Hele bir de böyle soğuk hava ve kaygan zemin eklenince durum iyice zorlaşıyor. Soğuk havada yüksek nabızla koşunca mecburen sık nefes alıyorsunuz, içinize çektiğiniz soğuk hava da nefes borunuzu tahriş etmeye, canınızı yakmaya ve kısa süre sonra sizi öksürtmeye başlıyor. Zeminin kaygan çamur olması da hem tırmanışlarda güç ve zaman kaybetmenize yol açıyor, hem de dik inişlerde ayağınızı yere çok kontrollü basamıyorsunuz. Tırmanışlarda güç kaybı, inişlerde de frenleme çabası ve kayıp düşme endişesi insanı yıldırıyor.
her çıkışın bir inişi...
Ormanda koşmanın zor tarafı diye adlandırsak da aslında tepe iniş çıkışları bu işin iyi yanlarından da sayılabilir. Düz yolda yapılan koşularda ayak her adımda yere aynı şekilde basar ve vücutta hep aynı kas grupları çalışır, yorulur. Halbuki orman patikaları gibi inişli çıkışlı ve bozuk zeminli rotalarda ayak her adımı farklı atar, teorik olarak hiç bir adım diğer adımla aynı değildir. Bu da değişik kas gruplarının çalışması ve nabzın inip çıkmasını sağlar. Orman koşusu bu yüzden yol koşusuna göre çok daha "kişisel gelişime"e açık bir branş sayılabilir. Geyik Koşusu parkurları da bu gelişim adına her türlü olanağı yaratacak karakterde idi.
Rota işaretlemelerini geçen senelere göre daha özenli ve başarılı buldum. Mesafe bilgilerinden yönlendirme bayraklarına kadar gayet başarılı bir çalışma gördük. Geçen sene önde koşan heyecanlı bir grup o psikoloji ile bir sapakta yanlış yönlenmiş ve biraz fazla koşmuştu. Bu endişe ve tecrübe ile bu sene parkur daha hassas işaretlendi ama duyduğuma göre gene de yanlış yöne sapanlar olmuş. Bunu da olumlu karşılamak gerekir, yorgunlukla ve yarış psikolojisi ile insanın kafası çok farlı çalışabiliyor, göz her zamankinden farklı görebiliyor, hatta bazen hiç bir şey göremeyebiliyor. Zevk için antremnan koşusu yaparken etrafınızda olup biten her şeyi takip edip, hayran hayran doğayı seyrederken, yarışta size yandan çılgınlar gibi el sallayan ailenizi fark edemiyebiliyorsunuz. Bu sebeple karlar altındaki patikayı takip edip bayrakları izlemek de her an kolay olmamış olabilir. Gene de parkur işaretlemesinin güzel ve mantıklı olduğunu düşünüyorum.
Parkur ve yarış hakkında biraz daha detay isterseniz ve hatta parkurun haritasına ulaşmak isterseniz Caner'in yazısına bir göz atın derim

İstasyonlar ve Zaman Kontrolü 
Bu sene zamanlama için farklı bir yöntem kullanıldı. Daha çok oryantiring ve macera yarışlarında kullanılan çipler dağıtıldı. Koşularda üzerinizde taşıyacağınız bir çip verilir, siz de belirli noktalara kurulan okuyucuların yer aldığı halı veya kapılardan koşarak geçersiniz, sistem bu çipi okur. Bu sayede koşunuza devam eder, kontrol için ayrıca bir efor ve zaman sarf etmezsiniz. Bu sene kullanılan sistemde ise çipinizi kontrol noktalarında akbil basar gibi okutmanız gerekiyordu. Hatta çipin ucunu kontrol cihazındaki bir yuvaya sokmanız gerekiyordu.
çip okutma töreni

Başta düşününce bu bana biraz ters geldi. Sonuçta koşarken durup akbil basar gibi bir aleti başka bir alete hizalamaya çalışma fikri yarış dinamiklerine aykırı gibi gözüktü. Ama kontrol noktalarının mecburen hız kesilen tırmanış veya dönüşlere denk gelmesi ve tüm kontrol cihazlarını görevlilerin ellerinde tutması endişelerimi boşa çıkardı. Bu sistemin bir avantajı da yarış bittiği anda kontrol masasından tüm ara zaman ve genel zamanlamanızı gösteren, kasa fişi benzeri bir belge almanız. Genel sonuçların da yarış biter bitmez liste olarak asılabilmesi.
Caner sonuçları asarken
Su istasyonlarında şişe veya bardak servis edilmedi. Bu konu yarıştan önce özellikle duyuruldu. Bir yarışın çevreye verebileceği en büyük zarar herhalde etrafa atılan bardak ve içecek çöpleridir. Hele ki bu pislik orman gibi temizlenmesi güç bir parkurda olursa. Bardak veya şişelerin sağa sola atılması durumunda iki seçenek kalıyor, ya kirli bırakılmış bir orman, ya da yarış sonrası çöp toplamaktan canı çıkmış bir ekip. Bu sebeple koşucuların kendi matara veya bardaklarını getirmeleri istendi. Ben 14km için su taşımayı gerekli bulmadım, su doldurma işine de girmedim ama özellikle 28km koşanlar için biraz zor anlar olabileceğini tahmin ediyorum

Ganimetler
Bazen maratonlarda sizi tesadüfen izleyenler seslenip sorarlar, böyle deli gibi saatler boyunca koşunca ne veriyorlar diye. "Hiç..." dersin, "bi tişört bi de madalya". Kimse anlam veremez o an bu işe, siz de onlar da. Bazen eve gelip tişört ve madalyamı diğerlerinin yanına koyarken ben de aynı şeyi düşünürüm, ilerde bakınca ne göreceğim, aynısının bir fazlası. Neyse Geyik koşuları bu anlamda da tatmin edici, güzel ikramları oluyor, bitirenlere logo baskılı kupalar, duruma göre saç bantları, madalyalar, kurabiyeler, sıcak içecekler, sandviçler veriliyor. Eliniz kolunuz ve mideniz dolu ayrılıyorsunuz alandan. Bunlar motive edici ve fark yaratıcı detaylar.

Çocukları unutmayalım
Bu sene kilometreler ile ölçülen üç parkurun yanı sıra bir de 200m lik Bambi Koşusu eklendi menüye. Heyecanlı ufaklar için nefis bir fırsat. Geçen sene ilk yarışta en kısa mesafe 4km idi. Ben de 5 yaşındaki kızım Nar ile bu parkura katılmıştım. Garmin'im 340m gösterdiğinde Nar "Baba çok yoruldum!" dedi, günlerdir "yarışı kaçıncı bitirdiğin önemli değil, esas mesele pes etmemek, her türlü zorlukta koşuyu tamamlamak" diye atıp tutan ben de tabi ki kızımı omuzuma oturtup devam ettim. Baba-kız 4km yi 1 saatte parkur sonuncusu olarak tamamladık. Ama ödülümüzü aldık, fotoğrafımız çekildi, kızım o günden sonra "koşucu" olduğuna inandı, aramızdaki bağ gözle görülür şekilde güçlendi. Ama benim de canım çıkmadı değil hani.
küçük canavarların start anı...


Derken ikinci yarışta Bambi Koşusu fikri hayata geçti, ama bu sefer de Nar o gün gelmek istemedi. Kısmet bu seneyeymiş, sonunda tek başına bir yarışa katıldı. Çoluk çocuk toparlanıp, soğukta erkenden ormana gelmek ailevi açıdan zor olduğu için önce ben yarışa tek başıma gelme kararı almıştım. Ama yarış sabahı Nar ben evden çıkarken uyanıp beni görünce, dayanamadım, geçen senenin mutluluğunu hatırlayarak "hadi" dedim. Hoplaya zıplaya giyindi, ev halkını derin uykusunda bırakarak yola koyulduk. Nar'ı emanet edecek birileri olmayacaktı, ama önemli olan O'nun koşması, gerekirse ben koşmam beklerim dedim kendi kendime. Ama sağolsun Ayşin ve Burcu ablaları göz kulak oldular Nar'a da, ben de koşuya katıldım.
Nar, sıcak çilolata ve madalyası ile...

Arkadan annemiz ve küçük kardeşimiz de geldi alana, iki kişi geldiğimiz yarıştan dört kişi olarak ayrıldık. Gene kaçıncı gelmenin önemli olmadığı hakkında önceden konuşmuş olsak da sona yakın bitirmek Nar'ın içini burktu. Geyik şeklindeki kurabiyesini mideye indirip sıcak çikolataya koşsa de geçen seneki kadar mutlu olamadı. Ne yapalım bunu da öğrenmek gerek.
birsürü birinci, ikinci ve üçüncü
Benim Yarışım
Bu senenin önemli bir olayı da dostum Emre 'nin yarışa girmesi oldu. Emre aslında yılların sporcusudur, evinde bir kere (o da taşınırken tesadüfen) gördüğüm madalya dolu bir kolisi vardır, eski yüzücülerdendir.  Benim gibi sonradan olma sporcu değildir, çekirdekten delidir. Yıllar sonra spora başladı, koşu işinin ilk adımlarında. Daha uzun koşuları olmasa da benim gazımla 14km ye girdi, bunu gibi zor şartları olan bir yarışı tamamladı. Benim için iki kere mutluluk, ilki dostumun başarısı, ikincisi bir şekilde benim de ön ayak olmuş olmam. Ha bir de sabah sabah kapıdan alıp ormana götürdü bizi, o da ayrı güzellik.
Bana gelince; ayak ve diz kökenli ufak sakatlıklar büyümeye başlayınca bir süreden beri koşu antrenmanlarıma ara vermiştim. Kısa mesafelere devam etmeye gayret göstersem de hem ormana gitmez oldum hem de uzun hafta sonu koşularımdan uzak kaldım. Ormanda ve uzun koşmanın avantajı, çok teknik içerikli antrenman yapmasanız da formunuzu koruyor ve kondüsyonunuzu yükseltiyorsunuz. Ama bunlara uzak kalmış bir vücut 14km bile koşarken epey şikayetçi oldu. Hatta başta o kadar bitkinlik çöktü ki bir an 4km sapağını görünce "acaba mı???" diye düşünmekten kendimi alamadım. 4km den geri dönen bir ultra maratoncu adayı düşüncesi şimşek gibi çaktı da sağdan devam ettim. Yarış alanı, neredeyse bir senedir haftada ortalama iki defa koştuğum patikalar. Hem çevreyi hem de eğimleri biliyorum artık. Nerelerde neler olacağını bilerek koşmak büyük avantaj. Bu sayede az kalmış olan gücümü ekonomik kullanabildim, yokuşlada hızlı tempo yürüdüm, düzlüklerde hızlandım ve inişlerde kontrollü kalmaya gayret gösterdim. Bu yokuşları aylar önce yavaş tempo da olsa koşarak çıkardım ama hem antrenmansızlık hem de kaygan zemin beni çok yavaşlattı hatta yürümeye mecbur bıraktı. Ama derecemi görünce aslında "akıllıca" verilmiş yürüme molalarının etkisini gördüm (benim durumumda "akıllıca" yerine "mecburi" demek daha samimi ve doğru olabilir tabi...) Antrenmanlarda 1 saat 40 dakika civarında koştuğum parkuru 1 saat 29 dakikada koşmuşum. Ama yoruldum, ciğerlerim yandı soğuktan ve hamlamış bacaklar biraz söylendi. Dizim de dinlenmenin ödülü olarak ağrımadı.
28K Start Karesi
Niyetim hep 28km koşmaktı. Yarış gününe kadar da bu hevesim devam etti. Ama işi bilen arkadaşlarım beni bu sevdadan vaz geçirdiler. Planım şuydu; 28km için start alıp ilk turun sonunda ağrı sızı yoksa 2. tura devam etmek. Belki 14km tamamlandığında ağrı olmadığı için 2. tura geçecektim ama muhtemelen devam edersem ağrı başlayacak ve yorgunluk da öte yandan vuracaktı. Böylece gayet keyifsiz hatırlanacak ve belki de yarım bırakılmış bir yarış olacaktı. Şimdi teşekkür ediyorum bana akıl verenlere. 

2013 Geyik Koşularına Katılmak İsteyenler
Macera Akademisi yarış kayıtları için güzel bir sistem oluşturdu. Düzenledikleri her yarışa ayrı ayrı kayıt işlemi yaptırmak yerine, bir kere oluşturacağınız kullanıcı hesabını sonraki tüm etkinlikler için kullanabiliyorsunuz. Geyik Koşuları için www.geyikkosulari.com/kayit.php adresine tıklayarak ulaşacağınız sayfadan kendinize açacağınız hesap ile kaydınızı yaptırabilir, daha sonra başka yarışlar için de aynı hesabı kullanabilirsiniz. Eğer arazide koşmayı sever ve 2013 için önünze biraz daha büyük lokmalar koymak isterseniz de www.iznikultra.com adresine de bir bakın derim. Eh ne de olsa kullanıcı hesabınız hazır...
 

2 yorum:

  1. Kalemine sağlık Ilgaz güzel bir yazı olmuş. Yarışı, ortamı ve organizasyonu gayet güzel anlatmışsın. Ben de kendi adıma MA'nin düzenlediği tüm yarışlara gözüm kapalı katılır, hepsinin ardından büyük bir keyifle hatırlar, eşe dosta da heyecanlı heyecanlı anlatırım. Spor dolu günlere...
    Sevgiler,
    Hülya

    YanıtlaSil
  2. merhaba,
    yarışa ilk kez katılacakların yanlarında getirmeleri gerekenler (koşuda kullanılacak sırt çantasının olmazsa olmazları, kıyafet, ayakkabı vb) ve koşu boyunca izleyebilecekleri stratejiler konusunda da deneyimlerinizi paylaşabilir misiniz lütfen?
    teşekkürler,

    YanıtlaSil

Hakkımda

Fotoğrafım
istanbul, Türkiye
2006 yılında 1.80 boyum ile 110kg olunca zayıflamak için koşsam mı diye düşünmeye başladım. Internet'te bulduğum 8 haftalık bir program gözüme zor gözükmeyince haftada 3 gün, her seferinde de toplam 20 dakika olacak şekilde koşu antrenmanlarına başladım. 8 hafta sonunda durmadan 30 dakika koşabildiğime o an kendim de inanamadım. Bundan sonra ne yapmalı diye düşünürken Amazon.com da "Koşucu Olmayanlar İçin Maraton Antrenmanı" isimli kitabı görüp maraton koşmaya karar verdim. 3 yıl içinde 5 maraton koştuktan sonra ultra maraton koşma fikrini kendime daha yakın buldum. 2010 senesinden beri aklım fikrim uzun mesafe koşularında. Ülkemizde bu sporun az bilinmesi, yapanların az olması ve maraton koşanlar tarafından bile olduğundan zor hatta imkansız olarak görülmesi epey canımı sıkıyor. Bu blog fikri de bu sıkınıdan doğdu. Gördüm ki yazması koşmasından daha zormuş...