konu başlıkları

3 Aralık 2011 Cumartesi

5 Saat Orman Koşusu

hava aydınlanırken
Tüm koşu ve antrenmanlarımı olmasa da ormanda yaptığım uzun koşularımı burada paylaşmayı düşünüyorum. Motivasyon adına yaralı olacağını umuyorum, hem de uzun koşular ve orman koşuları hakkında merak edilen bazı konulara da yaşanmış örneklerden cevaplar çıkmış olur belki. Mesafeler, izlediğim rota, kullandığım malzemeler, yiyip içtiklerim ve hissettiklerimi anlatacak şekilde koşuları anlatmak istiyorum. Ayrıca her koşunun GPX dosyasını da link olarak yükleyeceğim, böylece isteyenler harita üzerinde koşuyu inceleyip, rotayı beğendikleri şekilde kendilerine uyarlayıp GPS cihazlarına yükleyerek koşabilir. Bu sayede ormanda koşu rotaları çıkartılması ve planlanması konusunda da ufak bir katkım olmuş olur ormana.
Bu hafta Belgrad'ta yalnız başıma koştum. Planım 5 saat civarı koşmaktı, 40km ye yakın yol katedeceğimi düşünüyordum. İki hafta önce sağ dizimde beliren ağrının da ne durumda olduğunu görmek istiyordum. Bu başlıklara bakınca hedefleri tutturmuş oldum, 5 saat 10 dakika koşup 35km yol gitmişim, ama baştan sona keyifli ve başarılı bir koşu olduğunu söyleyemem.

Hava durumu siteleri bugün için sıcaklığı sabah 6:00'da 6C gün içinde de 11C olarak veriyor. Orman içinde bu değerler 1-2 derece daha düşük oluyor. Saat 6:00 gibi başladığımda hava soğuk ve karanlıktı. Daha sonra denildiği şekilde hava biraz ısındı, özellikle güneş yükselip orman yollarına düşmeye başlayınca ara ara içimin ısındığı bölgelerden de geçtim. Rüzgar yok denecek adar azdı, üşümeye yol açacak bir esinti yoktu. Bunları ön görerek şunları giydim: içimde Asics uzun kollu termal içlik, üzerinde The North Face 'in Flight serisinden uzun kollu bir T-Shirt, ellerimde The North Face'in polar eldivenleri, kafamda New Balance 'ı kulakları örten koşu beresi, boynumda bir Buff, altımda Nike'ın 3/4 koşu taytı, CEP marka baldır kompresyon çorapları, Injinji parmaklı çorap, Salomon Crossmax ayakkabılar. Başta karanlık olacağı için LedLenser H7 kafa lambası kullandım. Sırt çantası almadım, eşyalarımı 2 tane 600ml matara taşıyabilen Salomon Twin Belt bel çantasına doldurdum. Mataraları da yarısına kadar doldurarak yol üzerindeki çeşmelere kadar yük hafifletmiş oldum. Rüzgar ve hafif yağış ihtimaline karşı da Montane marka Featherlight Marathon Jacket isimli hafif ceketimi çantanın üzerindeki elastiki kordonlara sıkıştırdım. Rota kaydı için Garmin 305'imi de yanıma aldım ama koluma takmadım. Uzun koşularda sürekli mesafe ve süre bilgisi görünce psikolojik olarak daha çabuk yorulduğum için Garmin'i bel çantasının arkasına bağladım. Çantanın içinde cep telefonu, ıslak mendil, biber gazı spreyi, mp3 çalar, çakı ve yedek besin olarak 1 paket tuzlu büsküvi ve jel vardı. Yumrutaları ayne sepete koymamak adına para ve kimliğimi kıyafetimin göğüs cebine, araba anahtarını da taytın belindeki fermuarlı cebe koydum. Yolda yemeyi planladığım 1 Maximus, 1 Tadımca Bar ve 1 tuzlu büsküviti de çantanın kayışına takılan ek cebe yerleştirdim. Dikkatsizliğim yüzünden 20km civarında bu ek cebin fermuarını açık unuttuğumu ve tüm yiyecekleri düşürdüğümü fark edip kendime kızdım. Yedek besinleri ayrı yerde taşımamın faydası oldu. Böyle yazınca çok gibi gözükse de aslında basit bir bel çantası ile hepsini taşıyabildim.
yol boyu kesilmiş ağaçlar

Planım daha erken olsa da ancak saat 6:00 gibi koşuya başladım. Bahçeköy girişi tarafındaki alt patikadan girerek kum zeminli tepeler üzerinden Valide Bendi yanından giden engebeli yolu geçerek kuzeydeki dış orman yoluna ulaştım. Dizim özellikle bozuk zeminde ve eğimde sıkıntı yarattığı için, eğer koşuyu olumsuz etkileyecek ise bunu baştan görmek için bu teknik patikayı özellikle seçtim. Dış yol üzerindeki üçgen kavşaktan Bulvar De Madam Suna Yoluna saparak bu geniş yolun ortasına kadar koştum. Ormanda koşarken arkadaşlarımın adını bazı yerlere veya patikalara vermeye başlamıştım bir süre önce. Hem rota planlarken isimleri ile yerleri düşünmek kolay oluyor, hem de bir şekilde bu insanların bu rotalarla ilgili bağlantıları olması bana eğlenceli geliyor. Bu isim koyma konusunu anlatırken Suna o sırada geçtiğimiz yolun sonbahar manzarasına hayran kalıp oraya da kendi adının konmasını istemişti. Hakikaten de ormanın Şanzelize 'sini kaptı sevgili Suna. Üçgen kavşaktan Orman gişelerinin asfaltına inen ferah, manzaralı yolun adı bundan böyle Madam Suna Bulvarı'dır. İşte o yolun ortasına yakın yan vadiye bağlanan güzel bir patika var, bu şekilde ana yoldan ayrılıp bu sefer bir yan vadiden çıkan yokuşa indim. Bu da Neşet Suyu girişi karşısındaki dik çatılı evin yanından kuzeye çıkan ferah yokuş aslında. Buradan T kavşağa kadar kuzeye koşup üçgen kavşağa bu sefer güneyden bağlandım. Hava artık aydınlanmıştı, ilk defa denediğim T7 kafa lambam buraya kadar nefis iş çıkardı, yolun kalanında da kafamdaki varlığını unutturarak hiç rahatsızlık vermedi. Üçgen kavşaktan kuzey batıya yönelip gene dış yoldan bu sefer biraz ilerideki Caner Baba Yokuşu'na girdim. 
Kömürcü Bendinin karşı tepesi
 Bu da batıya doğru bir pararlel vadiden bu sefer Kömürcü Bendi tarafına inen nefis manzaralı ferah yokuş. İOG nin Zive-O antrenmanında keşfettiğim ve dik teknik bir iniş olan patika da biraz ileriden gayet eğlenceli bir şekilde aynı noktaya bağlanıyor ama Caner Odabaşoğlu arkadaşım bu yokuştan inmeyi o kadar seviyor ki sırf bu rotaya isim kazandırmakla kalmadı, beni de bağımlısı yaptı. Bu şekilde Taş Köprü'ye inip karşı mesire alanı içine girerek bu sefer ilerideki büyük tepeye doğru tırmanan ana yolu koşmaya başladım. Bu yola ne zaman girsek rastladığımız geniş bir öküz ailesi var (Manda da olabilir, apartman çocuğunun hayat bilgisi bu kadar...) aşağı yukarı aynı yerlerde karşılaşıyoruz, önümüz sıra ana yoldan koşup pat diye bir ara patikaya sapıyorlar. Sonra fark ettim ki saptıkları aralık hep aynı. O civardaki kokuların da müjdelediği gibi muhtemelen barınakları o arada.
bu arkadaşlarla 5 dakika böyle bakıştık karşılıklı

Neyse işte arkadaşım olmasalar da Öküz Bayırı adını verdiğim bu yoldan gene kuzeye doğru koşarak Ayvat Bendi rotasına doğru yöneldim. İşte tam o sırada gayet amatörce bir hata yaptım, yolu ve sapakları çok iyi bilmediğim halde haritaya göz atmadan 2-3 sapak geçtim. Şansıma da birbirine benzeyen sapaklar var peşpeşe. Biraz devam ettikten sonra birşeylerin yolunda gitmediğini fark edip haritaya başvurdum ancak klasik yön bulma hatası olan başka bir yerde olduğunu zannetme durumu baş gösterdi. Garmin'e başvurunca kısa bir çember çizip aynı yere çıktığımı gördüm. Neyse rota çok alakasız bir yere sapmamış, bir de keyifli ara patika keşfetmiş oldum bu sayede. Koşunun tek köpek tartışması bu arada yaşandı, aslında hayvan haklı, meğer patikanın yanında sakin sakin uyuyormuş, ben paldır küldür koşunca korkarak uyanıp havlamaya başladı. Bir an karşılıklı korktuk, sonra bir süre karşılıklı bağırışıp kendi yollarımıza devam ettik
Ayvat Bendi'ne inen parkurdan inecekken bir yan vadide dönen çember rotayı da bugünün menüüne katayım dedim. Böylece kısa bir ara geçiş ile yan vadiye koştum ve bir anda kendimi ağaç kesen ormancılar arasında buldum. Sanırsın yol inşaatı, kamyonlar, kütük taşıyan kepçeler, dozerler ve 15 civarı eli motorlu testereli işçi. Bir gürültüdür gidiyor. 2-3km lik yola yayılmışlar, zaten rota kıvrımlı, döne döne işçilerin etrafında ilerliyorsun. Sabah sabah kafam şişti gürültüden, bir de beni görünce eksik olmasınlar hönk hönk korna öttürüyorlar, sessiz sakin orman gitti, yerini koca bir şantiyeye bıraktı. İşte o arada elimi çantama attığımda fermuarın açık kaldığını ve tüm yiyeceklerin dökülmüş olduğunu fark edip kendime sinirlendim. Hemen rotayı gözden geçirip, bel çantasındaki yedek bisküvi ve jel ile ne kadar yol gidebileceğimi hesapladım kafamdan. Plandaki gibi Geyik Çiftliği'nin kuzeyine inip Neşet Suyu'na bağlanma sevdasından vaz geçersem çok da zor olmayacağını fark ettim. Bisküviler için Ayvat dönüşündeki dip dibe üç çeşmede vereceğim molayı uygun bulup devam ettim. Güzel bir vadiden güneye inip, karşı yamaçtaki pararlel yoldan tekrar kuzeye koşup Ayvat Bendi'ne geldim. Çeşmelere varınca favorim olan ilkinde oturup bol bol su içtim, biraz su boşalttım, bisküvimin yarısını yedim. Artık sağ diz kendini belli etmeye başlamıştı, ben de 1km ilerdeki bir ara patikadan Geyik Çiftliği'nin batısına saplanmaya karar verdim, böylece dizimin sesini dinleyip arabaya en kısa ve mantıklı yolu seçmiş oldum. Güzel bir ara bağlantısı daha keşfetmiş olarak Geyik Çiftliği'ni çeviren tellere vardım. Ama ara tepeyi de koşarak çıkmaya çalışınca dizim lafa daha fazla karışmaya başladı. Tel boyunca koşarken dik yamaca gelince de benden artık bu kadar dedi. Yürümeye başladım. Kömürcü Bendi'nin dibine inip biraz asfalttan devam ettim ama keyfim kaçtı. Dizden ötürü yokuş aşağı koşamıyorum, güç yönetimi için yokuş yukarıları da koşmuyorum, eh ne kaldı yapacak? Düz devam etsem Yeni Derya Tesisleri'nin oradan Neşet Suyu kapısına bağlanacağım ama hem oralar ana baba günüdür bugünkü koşunun büyüsü kaçar hem de yol asfalt ve sonu tatsız yokuş diyerek karşı yamaçtan Domuzlar Mahallesi'ne tırmandım. Herhalde ismin nereden geldiğini açıklamaya çok gerek yok. Bugün yoktu ama mahalle sakinleri.
ormanda en sevdiğim bölge
 İşte o anda garip bir şey oldu. En sevdiğim ve belki de şimdiye kadar her koşuda geçtiğim, ezbere bildiğim, yol kenarındaki çöplerine kadar ezebere bildiğim yola çıktım ama kafam gitti. Yorgunluk, açlık ve yakıtsızlık, can sıkıntısı üstüste eklenince bir an nerde olduğumu şaşırdım, avucumun içi gibi bildiğim yerlerde kendimi turist gibi hissettim. Hatta yönüm de şaştı, doğuyu batıyı karıştırdım, çıkarıp haritaya bile baktım. Şimdi yazarken komik ve saçma geliyor ama kısa bir süre epey kafam karıştı, karamsarlaştım, sanki çok yolum varmış ama hiç enerjim kalmamış gibi geldi. Hemen antidepresan niyetine tek jelimi emdim. Bir de şansıma mevsimden ötürü yerler yapraklarla kaplı, yollar ve sapaklar silinmiş durumda. Tanıdık yerler bile farklı geliyor insana ilk bakışta. İşte bu şekilde kısa süre de olsa en iyi bildiğim yolda kaybolarak devam ettim, rotayı bulup tekrar üçgen kavşağa yöneldim. 
kısa çöküş sonrası gözlerimdeki umutsuzluk
 Tekrar Madam Suna Bulvarı'na bağlanıp bu sefer sonuna yakın koştum. Ama hızım iyice düştü, diz de sızlamaya başladı. Koşma yürüme karışık teknikler gölet hizasına varıp aradan su kenarına indim. Bent hizasına kadar ağaç köklerinde bilek burkmamak için seke seke ilerleyip gişelerin alt hizasındaki patikaya bağlandım ve arabaya vardım.
Diz ağrısı ve buna bağlı plan dışı yürümeler olmasa biraz daha uzun mesafe gitmiş ve süreyi daha iyi kullanımış olacaktım. Ama her koşu aynı kalitede olacak diye bir kural yok. Bu koşuda da ufak tefek tecrübeler kazanmış oldum, güzel ara bağlantı patikaları keşfettim ve manzara açısından nefis bir zamanda koşmuş oldum .

1 yorum:

Hakkımda

Fotoğrafım
istanbul, Türkiye
2006 yılında 1.80 boyum ile 110kg olunca zayıflamak için koşsam mı diye düşünmeye başladım. Internet'te bulduğum 8 haftalık bir program gözüme zor gözükmeyince haftada 3 gün, her seferinde de toplam 20 dakika olacak şekilde koşu antrenmanlarına başladım. 8 hafta sonunda durmadan 30 dakika koşabildiğime o an kendim de inanamadım. Bundan sonra ne yapmalı diye düşünürken Amazon.com da "Koşucu Olmayanlar İçin Maraton Antrenmanı" isimli kitabı görüp maraton koşmaya karar verdim. 3 yıl içinde 5 maraton koştuktan sonra ultra maraton koşma fikrini kendime daha yakın buldum. 2010 senesinden beri aklım fikrim uzun mesafe koşularında. Ülkemizde bu sporun az bilinmesi, yapanların az olması ve maraton koşanlar tarafından bile olduğundan zor hatta imkansız olarak görülmesi epey canımı sıkıyor. Bu blog fikri de bu sıkınıdan doğdu. Gördüm ki yazması koşmasından daha zormuş...