konu başlıkları

9 Aralık 2011 Cuma

DVD: Running the Sahara

2007 tarihli bu belgesel, 3 ultra maratoncunun Afrika kıtasını batıdan doğuya koşarak geçme serüvenini anlatıyor. Ray Zahab (Kanada), Charlie Engle (Amerika) ve Kevin Lin (Tayvan), Senegal'den başlayıp 111 gün boyunca koşarak 6 ülke geçip, toplam 6.920 kilometre koşarak, 20 Şubat günü Mısır'da Kızıl Deniz'in sularına vararak maceralarını noktalıyorlar. Afrika ülkelerinin su sıkıntısına dikkat çekmeyi hedefleyen bu projenin yapımcılığını ve belgesel seslendirmesini Matt Damon üstlenmiş. 


Projenin çıkış hikayesi biraz hüzünlü. Kanadalı ultra maratoncu Ray Zahab, katıldığı Marathon Des Sables Ultra Maratonu sırasında yaşadığı bir olaydan çok etkileniyor. Yanına gelen ve dilini bilmediği bir köylü kız, işaret diliyle Zahab'tan matarasının dibinde kalan suyu istiyeyince o topraklarda "su bulabilmenin" ne kadar önemli ve bir o kadar da zor bir iş olduğuunu fark ediyor. Çöllerde koşma tutkusu bu duyarlılık ile birleşince ortaya bu proje fikri çıkıyor. Üç ülkeden üç ultra maratoncu proje hayalleri kurmaya başlıyorlar. Ray Zahab bir konuşmasında bu fikri onayladığı sırada Afrikayı koşarak geçmek derken henüz nasıl bir mesafeden bahsedildiğini bilmediğini itiraf ediyor.
rota: 6.920km, 111 gün, 6 ülke

Rota prensipte tüm kıtayı geçmeye dayansa da çok detaylı bir programla yola çıkmıyorlar. Yanlarında yapım ve sağlık ekibi ile koşarken, biraz da güncel şartlara göre rotaya yön veriyorlar. Başka bir deyişle hangi yollardan geçerek kaç günde tamamlayacaklarını bilmiyorlar. Bunun gibi fiziksel ve zihinsel açıdan çökertici bir etkinlik için böyle bir bilinmezlik en zor şey olsa gerek. Ama Afrika'yı tanıdıkça, bir plan yapılmış olsa bile uyulmasının ne kadar zor olacağını görüyoruz. Hava şartları, politik ve bürokratik engeller, izinler, tepkiler bir yandan, psikolojik ve fiziksel sıkıtılar öte yandan, bu iş tam anlamıyla çılgın bir macera haline geliyor.
Soldan sağa: Charli, Kevin ve Ray
 Yapım açısından samimi bir çalışma. Koşucuları kusursuz kahramanlar olarak değil, zorlanan, sıkılan, üzülen, pes etmek isteyebilen insanlar olarak göstermesi, zayıflıkları saklamaya çalışmaması hoş olmuş. Bu gibi çekimlerde beni en çok düşündüren konu, karakterlerin kamera önündeki samimiyetidir. Gündelik yaşam bir kamera önünde ne derece oluruna bırakılır bilemem. Ama bir süre sonra 111 günlük bu maceranın ruhunu samimi bir şekilde hissetmeye başlıyorsunuz, o şartlarda ve sürelerde kameramanlar bile ellerindeki aletleri unutmuş olabilir bir süre sonra.
Çalışmayı internet üzerinden DVD şeklinde sipariş edebilir veya bilgisayarınıza indirecek formatta satın alabilirsiniz. Detayları anlatan İngilizce resmi siteye de buradan ulaşabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hakkımda

Fotoğrafım
istanbul, Türkiye
2006 yılında 1.80 boyum ile 110kg olunca zayıflamak için koşsam mı diye düşünmeye başladım. Internet'te bulduğum 8 haftalık bir program gözüme zor gözükmeyince haftada 3 gün, her seferinde de toplam 20 dakika olacak şekilde koşu antrenmanlarına başladım. 8 hafta sonunda durmadan 30 dakika koşabildiğime o an kendim de inanamadım. Bundan sonra ne yapmalı diye düşünürken Amazon.com da "Koşucu Olmayanlar İçin Maraton Antrenmanı" isimli kitabı görüp maraton koşmaya karar verdim. 3 yıl içinde 5 maraton koştuktan sonra ultra maraton koşma fikrini kendime daha yakın buldum. 2010 senesinden beri aklım fikrim uzun mesafe koşularında. Ülkemizde bu sporun az bilinmesi, yapanların az olması ve maraton koşanlar tarafından bile olduğundan zor hatta imkansız olarak görülmesi epey canımı sıkıyor. Bu blog fikri de bu sıkınıdan doğdu. Gördüm ki yazması koşmasından daha zormuş...