konu başlıkları

1 Aralık 2011 Perşembe

Toz toprak içinde minimalizm - New Balance MT 101

New Balance MT 101
New Balance mağazalarındaki satıcılar bu ürünü "Trekking Ayakkabısı" zannetseler ve açıklamaya çalışınca inatla kabul etmeseler de bu ayakkabı aslında bir "Minimal Patika Koşu Ayakkabısı". New Balance 'ın kendi sayfasında bile "Low-profile, ultra-lightweight trail racer" olarak tanıtılıyor. Düşük bir taban yapısına sahip bu ayakkabıda ayağı destekleyen hiç bir sistem yok, gündelik dilde dendiği gibi "ayağı çorap gibi sarıyor". Arazide koşarken zemindeki tüm detayları tabanlarınızda hissedebiliyorunuz. Ancak minimal ayakkabılara alışık değilseniz bu doğallığa kendinizi fazla kaptırmamakta fayda var, bu konuda Mert güzel bir yazı yayınlamıştı, devam etmeden önce buraya tıklayarak o yazıyı okumanızı öneririm.
Parmak ucu koşusu konusuna kafayı taktığım bir dönemde parmak ucu basmayı minimal bir ayakkabı ile denemeye karar verdim. Ancak parmak ucu basış ve minimal ayakkabıyla koşmak gayet hassas konular, yanlış uygulandığında tehkikeli bile olabiliyor.  İlk denemelerimi korkudan asfalt yerine orman patikaları gibi yumuşak zeminlerde yapmaya karar verdim. 10km civarındaki kısa koşularımın çoğunda bu ayakkabıyı kullandım, teknik konusunda hala başlangıç seviyesinde olduğumu düşündüğümden ve gerekli kas gruplarımın yeterince güçlü olmadığını hissettiğimden ötürü daha uzun koşularda giymeye cesaret edemedim.
 Her ne kadar kontrolsüz denemelerin sakatlığa varabilecek sıkıntılara yol açacağını bilsem de 1-2 ay sonra tabanımda oluşan ağrılar sebebi ile doktor gittiğimde plantar fasciitis denen koşucu sakatlığının eşiğinde olduğum anlaşıldı. Doktora koşularım hakkında bilgi verince de karşıma sebep olarak bozuk zeminde ayakları gereksiz zorlama işi çıktı. Yanlış olan şey ayakkabı değil, daha ziyade ayakkabıyı kullanma miktarım. Çoğu koşu sakatlığı gibi bu da yavaş yavaş belirdiği için fark edip doktora gitmem gene de bir zaman aldı.
Yukarıda anlattıklarım benle ilgili başarızılıklar. Biraz da ayakkabının başarılarından söz edelim...
Bu ayakkabı gerçekten de ayağınıda varlığını unutturacak kadar hafif. Yumuşak yapısı ile bağcıkları sıktığınız anda ayağınızı sarmalıyor. Ancak bahsettiğim gibi herhangi bir desteğe sahip olmadığı için özellikle bozuk zeminde dikkatli koşmak, alışana kadar bilekleri kollamak, olası burkulmalara karşı biraz yavaş ilerlemek gerekiyor. Bu ayakkabı ile hiç bileğimi burkmasam da burkmanın eşiğinden döndüğüm yer çok oldu. Özellikle sağa veya sola eğik zeminde koşarken ayak burkma riski yüksek (Ormanın gölet kenarı yolları dikkat etmezseniz bu iş için birebir...)
Türkiye'de satılan ayakkabının taban detayı biraz farklı

Tabanda çiviye benzer çıkıntılar var, bu sayede ayakkabı çamurlu ve kaygan zeminde güzel bir tutuş sağlıyor. İnce kumaşı ile ıslanmaya karşı bir koruması olmasa da bu taban yapısı ile çamurlu ve ıslak zeminde konfor sağlayabiliyor.
Ayakkabının beğenmediğim tek yanı renk kombinasyonu. Ağırlıklı olarak kullanılan metalik yeşil, bana nedense böcekleri hatırlatıyor. Bilmiyorum bu tasarım aşamasında bilinçli yapılmış bir seçim mi ama yeşilin tonu özellikle ışık yansıması ile tam da çocukken bahçede oynarken tosladığımız bilimum siyah-yeşil böcekleri çağrıştırdı bana. Doğayla bağdaşması açısından güzel bir fikir sayılabilir belki ama zaten bu üründe başka renk seçeneği yok. Internette siyah modeli olsa da Türkiye mağazalarında sadece yeşilini bulabildim.
 Bulmak demişken enteresan bir detaydan bahsetmem lazım, okuduğum yorumlardan sonra İstanbul'daki New Balance mağazalarında bu ayakkabıyı aramaya başladım. Çoğu mağazada 44 numara ve yakın numaralarını bulamadım. Bu kadar spesifik bir ayakkabının nasıl bu kadar çok tercih edildiğini sorduğumda aldığım cevap beni çok şaşırttı; bir hayır kuruluşu yardım olarak bu ayakkabılardan yüksek adette satın almış ve dağıtmış... Yani memleket genelinde ormanlar ve dağlarda cidi minimal koşular yapılıyor ama farkında değiliz (işin kötüsü koşanlar da farkında olmayabilir)
Son söz olarak giyimi rahat, arazide koşması zevkli bir ayakkabı. Ancak kendimi tekrar tekrar hatırlatmak zorunda hissediyorum: minimal ayakkabı işi hassas iş, önce biraz bilgilenin, sonra da yavaş ve kısa koşular ile başlayın.

1 yorum:

  1. Çok teşekkürler Ilgaz bey. Ben de minimalist ayakkabıya geçiş yapmak istiyorum. Ancak geçişi yavaş yapmanın önemli olduğu kanısındayım. Dolayısıyla günlük hayatta minimalist ayakkabı giymeyi düşünüyorum. "casual minimalist shoes" diye aratınca bazı sonuçlar çıkıyor ancak bunlardan Türkiye'ye getirilen fark etmedim. Sizin bildiğiniz, Türkiye'de satılan, "casual" tarzda, işte giymeye uygun bir minimalist ayakkabı var mıdır diye fikrinizi almak istedim.

    YanıtlaSil

Hakkımda

Fotoğrafım
istanbul, Türkiye
2006 yılında 1.80 boyum ile 110kg olunca zayıflamak için koşsam mı diye düşünmeye başladım. Internet'te bulduğum 8 haftalık bir program gözüme zor gözükmeyince haftada 3 gün, her seferinde de toplam 20 dakika olacak şekilde koşu antrenmanlarına başladım. 8 hafta sonunda durmadan 30 dakika koşabildiğime o an kendim de inanamadım. Bundan sonra ne yapmalı diye düşünürken Amazon.com da "Koşucu Olmayanlar İçin Maraton Antrenmanı" isimli kitabı görüp maraton koşmaya karar verdim. 3 yıl içinde 5 maraton koştuktan sonra ultra maraton koşma fikrini kendime daha yakın buldum. 2010 senesinden beri aklım fikrim uzun mesafe koşularında. Ülkemizde bu sporun az bilinmesi, yapanların az olması ve maraton koşanlar tarafından bile olduğundan zor hatta imkansız olarak görülmesi epey canımı sıkıyor. Bu blog fikri de bu sıkınıdan doğdu. Gördüm ki yazması koşmasından daha zormuş...